Bir inanışa göre, bir çocuğun anne ve babasının yanında büyümesi her şeyden daha önemlidir. Bu yüzden, mutsuz çiftler bile "çocuğun hatırına" evliliklerini sürdürür.
Mutsuz bir yuva, mutlu bir çocuk yetiştirebilir mi? Amacım yakıp yıkmak değil, her gün deneyimlediğimiz aile yaşantımızı gözden geçirmek. Ebeveyn olmanın getirdiği sorumlulukları sırtlanırken kendimizi ve eşimizi ihmal edip etmediğimizin teyidini almak.
Peki aile nedir? Gözümüzü açtığımız, korunup kollandığımız, sevildiğimizi düşündüğümüz, hayatı öğrenme yolunda emeklediğimiz ve hayatımıza yön verirken istemli ya da istemsiz bir şekilde örnek aldığımız bir sosyal yapıdır. Bu yapıda toplumsal kuralları, değerleri, kabullerin yanı sıra önyargıları da öğreniriz. Bir cümle ile toparlamam gerekirse ebeveynlerimizden, ebeveyn ve eş olmaya dair açık veya kapalı öğrendiklerimizi uygulama ihtimalimiz yüksektir.
Bir evlilik nasıl olmalı?
Hiç tartışmayan, her konuda uzlaşan, peri masallarından fırlamış bir birliktelik mi? Ya da bir tarafın diğerine tabi olduğu sessiz bir itaat ilişkisi mi?
Bu iki durum da işin uzmanlarına göre gerçekçi ve sağlıklı değil.
Her evlilik biriciktir, kendine özgü dinamikleri vardır. Bu nedenle formül aramak boşuna. Her birimiz bu yolda yalnız mıyız? Hayır, her birimiz bu yolu eşiyle yürüyor. Akıp giden günlerde durup olağan karşıladıklarımızı inceleyip irdeleyelim mi?
En son ne zaman eşimizle beş dakika da olsa evliliğimize dair konuştuk? Anne baba olmanın ötesinde eş olduğumuzu unuttuk mu ya da hatırlıyor muyuz? Hadi onu da geçtim. Kendim için ne yaptım?
Prof. Dr. Durmuş Ümmet’e göre sağlıklı ailelerde bireyler arası ilişkiler açık, rahat ve samimidir. Bireyler birbirlerine karşı güven duyarlar ve sıcak ilişkiler kurarlar. Aile içindeki her ferdin kendine özgü bir özerkliği vardır, saygı ve sevgi sınırlıdır. Bu ailelerde her bireyin görev, rol ve sorumluluğu bellidir, ancak bu sorumluluklar zor yoluyla değil kendiliğinden yerine getirilir. İletişim açık, anlaşılır ve karşılıklı empatik bir içerik arz eder. Aile üyeleri yaşadıkları problemlerinden üstesinden gelme noktasında sıkı bir birlik ve beraberlik yaşarlar. Aile içinde yoğun bir dayanışma vardır ve bizlik duygusu egemendir.
Hayatın çetrefilli yollarında, "eş" ve "ebeveyn" olmak, belki de en çok çaba göstermemiz gereken rollerdir. Çünkü bir çocuğun hayatında, annenin ve babanın yanı sıra, genellikle göz ardı edilen üçüncü bir ebeveyn vardır: anne ile babanın kendi arasındaki ilişki.
Ebeveynlerin birbirine duyduğu sevgi ve saygı ya da tam tersi gerilim, bir çocuğun dünyasını şekillendiren temel iklimi oluşturur. Evdeki huzurlu bir ortam çocuğa güven verirken, sürekli çatışma ve soğukluk, kaygı ve belirsizlik duygusunu besler.
Unutmayın, çocuğunuzun yanında kavga etmemeniz, her şeyin yolunda olduğu anlamına gelmez. Hatta bazen sessiz gerilimler, alaycı imalar veya yok sayılan sevgisizlik, yüksek sesli bir kavgadan çok daha yıkıcı olabilir. Çocuklar, konuşulmayanları, hissettirilmemeye çalışılan duyguları hissederler.
Lynne Ramsay’nin "We Need to Talk About Kevin" filmi, aileyi, ebeveyn ilişkilerini çarpıcı bir şekilde ele alır. Filmdeki Kevin'in annesi Eva ile babası Franklin arasındaki kopukluk, Kevin’in kendi dünyasını şekillendiren bir boşluktur. Elbette bu, aile içi sorunların bir çocuğu doğrudan kötülüğe ittiği anlamına gelmez, ancak ebeveynlerin kendi aralarında kuramadıkları bağın, bir çocuğun duygusal yapısında ne kadar yıkıcı sonuçlar doğurabileceğine dair güçlü bir metafor sunar.
"Çocuğun hatırına" evliliğini sürdüren bireyler, farkında olmadan çocuklarına duygusal bir savaş alanı miras bırakırlar. Bu savaş, ne kadar sessiz olursa olsun, bir çocuğun algısında, davranışında kendine yer bulur.
Peki ne yapmalıyız?
Yolun zorlu olduğunu kabul etmek, değişimin ilk adımıdır.
Çocuklar uyuduktan sonra, telefonu bir kenara bırakalım.Örneğin birlikte bir kahve ya da çay içelim. Günümüzün nasıl geçtiğini, hayallerimizi, kaygılarımızı paylaşalım. O beş dakikalık sohbet, evliliğimizdeki bağı güçlendiren en önemli ritüel olabilir.
Tartışmaktan korkmayalım, ama tartışmayı öğrenelim. Çocuğumuzun yanında sesimizi yükseltmek yerine, "Bunu konuşmamız gerekiyor," diyerek eşimizle daha sonra baş başa kalacağımız bir an yaratalım. Tartışırken amaç haklı çıkmak değil, birbirinizi anlamak olsun.
Unutmayalım, mutlu bir eş ve ebeveyn olmanın yolu, önce mutlu bir birey olmaktan geçer. Kitap okumak, yürüyüşe çıkmak, sevdiğiniz bir hobiyle ilgilenmek... Kendimize ayırdığımız bu zaman, evimize ve ailemize dönerken pozitif enerjiyle dolmamızı sağlar.
Küçük iyiliklerin gücünü hafife almayalım. "Yemek için teşekkürler," "Çocuklarla ilgilendiğin için sağ ol" gibi basit sözler, ilişkimizdeki sevgi ve takdirin canlı kalmasını sağlar. Çocuklar bu küçük etkileşimlerden çok şey öğrenir.
Bu adımlar, evliliğinizi bir görevden çıkarıp, ortak bir yolculuğa dönüştürmenin anahtarıdır. Söylerken kolaydır da uygularken tedirgin edebilir. Korkmayalım ve deneyelim.