Vücudumuzda, özellikle de bağırsaklarımızda yaşayan trilyonlarca mikroskobik canlı vardır. Bu küçük canlılara mikroorganizma ya da mikrop diyoruz. İşte bu mikropların tümüne birden mikrobiyota adı verilir.

Mikrobiyota, vücutta bağırsaklar, ağız, burun, cilt, vajina ve kulak gibi dış ortamla temas eden bölgelerde bulunur. İlk başta kulağa korkutucu gelse de, bu mikroplar sağlığımız için çok önemlidir.

Mikrobiyotamız Ne İşe Yarar?

Bağırsaklarımızda yaşayan bu mikroplar, yediğimiz yiyecekleri sindirmemize yardımcı olur, bazı vitaminleri üretirler (B ve K vitaminleri) ve bağışıklık sistemimizi güçlendirirler. https://www.mdpi.com/2072-6694/15/4/1300

Mikrobiyota Çeşitliliği Nedir? Neden Önemlidir?

Mikrobiyota çeşitliliği, bağırsaklarımızda bulunan farklı türdeki mikropların sayısını ve dengesini ifade eder. Ne kadar çok farklı tür mikrop varsa, mikrobiyotamız o kadar çeşitli ve genellikle o kadar sağlıklıdır.

· Farklı görevler: Her bakteri türü farklı işlevler üstlenir. Çeşitlilik arttıkça bu görevler daha etkin yürütülür ve paylaşılır.

· Bağışıklık desteği: Çeşitli mikrobiyota, bağışıklık sistemini dengeler ve alerji/otoimmün hastalık riskini azaltır.

· Enfeksiyonlara karşı koruma: Zararlı bakterilere karşı daha güçlü savunma sağlar.

· Besin emilimi ve vitamin üretimi daha etkin olur.

· Ruh hali ve beyin sağlığı da çeşitlilikle ilişkilidir.

Mikrobiyota Çeşitliliği Ne Zaman Azalır?

· Uzun süreli antibiyotik kullanımı

· Düşük lifli, tek tip ve işlenmiş gıdalarla beslenme

· Aşırı hijyen (vücut mikroplara hiç maruz kalmazsa gelişemez)

· Stres, uykusuzluk, hareketsizlik

· Sezaryen doğum ve anne sütüyle beslenememe (erken dönemde mikrobiyota gelişimini etkiler)

Probiyotik/Prebiyotik Nedir?

Probiyotikler, bağırsaklarımızda yaşayan yararlı bakterilerdir. Yani canlı mikroorganizmalardır. Vücudumuza alındıklarında sindirim sistemimize fayda sağlarlar.

Ev yapımı yoğurt, kefir, turşu (sirke yerine tuzlu suyla kurulmuş) probiyotik besinlerdir. Ayrıca eczanelerde satılan probiyotik takviyeler de vardır.

Prebiyotikler ise probiyotiklerin besinidir. Yani bu yararlı bakterilerin çoğalmasını ve hayatta kalmasını sağlayan lifli maddelerdir. Kendileri canlı değildir, ama probiyotiklerin yaşaması için gereklidir.

Muz (özellikle olgunlaşmamış yeşil muz), Sarımsak, soğan, pırasa, Enginar, Yulaf, Tam buğday ürünleri, Keten tohumu prebiyotik besinlerdir. Ayrıca inülin, FOS vs takviyeler de mevcuttur.

Sağlıklı Mikrobiyota İçin:

· Sebzelerden zengin, lifli ve bitkisel ağırlıklı beslenin.

· Hazır ve işlenmiş gıdalardan uzak durun.

· Gereksiz antibiyotik kullanımından kaçının.

· Yeterli su, düzenli hareket, açık havada vakit geçirmeyi ihmal etmeyin.

· Fermente gıdalar tüketin (yoğurt, kefir, turşu vb.)

· Yeterli uyuyun ve stresi yönetin

Bağırsaklar Bağışıklık İçin Neden Bu Kadar Önemlidir?

Çünkü bağışıklık hücrelerinin %70-80'i bağırsakta bulunur. Bağırsak, dış dünya ile en yoğun temasta olduğumuz organdır (gıdalar, mikroplar, toksinler). Vücudumuz, bu bölgede hem faydalı olanlara tolerans göstermeli, hem de zararlılara karşı savaşmalıdır(seçici geçirgenlik). Bu çok hassas bir dengedir.

Mikrobiyota, bağışıklık sistemi ilişkisi

Doğumdan itibaren, bağırsaktaki mikrobiyota bağışıklık hücrelerine “dost” ile “düşman”ı ayırt etmeyi öğretir. Bu sayede bağışıklık sistemi, faydalı bakterilere saldırmaz ama zararlı olanlara saldırır. Bu “eğitim” iyi yapılmazsa bağışıklık sistemi aşırı hassaslaşabilir → barsak bariyeri bozularak geçirgenlik artışı olabilir; alerjiler, otoimmün hastalıklar oluşabilir.

Bağışıklık sistemi de mikrobiyotayı kontrol eder: Bağışıklık hücreleri, zararlı bakterilerin çoğalmasını engelleyerek mikrobiyota dengesini korur. Böylece faydalı bakteriler desteklenir, zararlı olanlar baskılanır. Bu denge bozulursa → disbiyozis (zararlı bakterilerin artması) meydana gelir.

Mikrobiyota ve Beyin: Bağırsak-Beyin Ekseni

Bağırsaklarımızda yaşayan trilyonlarca mikrop, sadece sindirim sistemimizi değil, beynimizi ve ruh halimizi de etkiliyor. Buna “bağırsak-beyin ekseni” deniyor.

Bağırsak ve beyin, sinir sistemi, bağışıklık sistemi ve hormonlar aracılığıyla sürekli iletişim halindedir. Yani bağırsaklarımızda olanlar, beynimizi; beynimizde olanlar ise bağırsaklarımızı etkileyebilir.

Bilim insanları bağırsaklara bazen “ikinci beyin” diyor. Bu sadece mecazi bir anlatım değil; çünkü bağırsaklarımızda, beynimizdeki kadar karmaşık bir sinir ağı ve beyinle doğrudan bağlantılı bir iletişim sistemi bulunuyor.

Bazı Bilimsel Araştırmalar:

· Mikrobiyotası zengin olmayan fareler, normal farelere göre daha kaygılı ve stresli davranışlar gösteriyor.

· Antibiyotik kullanımı sonrası depresyon belirtilerinde artış gözlemlenmiştir.

· Probiyotik verilen kişilerde stresin ve anksiyetenin azaldığına dair birçok çalışma vardır.

· Otizm, Parkinson, Alzheimer gibi nörolojik hastalıklarla mikrobiyota arasında bağlantılar olduğu düşünülüyor.