Ülkemiz ne yazık ki her yaz olduğu gibi bu yaz da orman yangınlarıyla boğuşuyor. Ciğerlerimizi yakan bu alevler, sadece ağaçları değil, aynı zamanda umutlarımızı ve geleceğimizi de tüketiyor. Peki bu yangınlar sadece "doğal" afetler mi?
Ne yazık ki, son yıllarda yaşadığımız orman yangınlarının sıklığı ve şiddeti, iklim değişikliğinin somut bir göstergesi. Artan sıcaklıklar, azalan yağışlar ve uzun süren kuraklık dönemleri, ormanlarımızı adeta birer barut fıçısına dönüştürüyor. En küçük bir kıvılcım bile, devasa alanların kül olmasına neden olabiliyor.
Yangınların neden olduğu tahribat, sadece yanan ağaçlarla sınırlı değil. Ekosistemler bozuluyor, binlerce canlı türü yok oluyor, toprak erozyonu artıyor ve en önemlisi, yangınlar atmosfere devasa miktarda karbon salarak iklim değişikliğini daha da körüklüyor. Bu, bir kısır döngü; yangınlar iklimi değiştiriyor, değişen iklim daha fazla yangına yol açıyor.
Bugün alabildiğine yeşil olan topraklarımız, korumazsak çölleşebilir ve çocuklarımıza, torunlarımıza sağlıklı bir çevre bırakamayız. Bu noktada, günümüzü Antroposen Çağı olarak tanımlayan düşünürlerin iddiaları önem kazanıyor. İnsan faaliyetlerinin Dünya'nın jeolojik süreçlerini derinden etkilediği bu çağda, her birimizin doğayla kurduğu ilişki ve bıraktığı ekolojik ayak izi, küresel felaketlerin belirleyicisi haline geliyor. Orman yangınları da bu sürecin en yakıcı sembollerinden biri. Bireysel özgürlüklerimizi kullanırken, bu özgürlüklerin kolektif sonuçlarını ve gezegen üzerindeki etkilerini göz ardı edemeyiz. Bu nedenle bireysel olarak neler yapabileceğimizi tartışmak isterim.
Orman yangınlarının büyük bir kısmı ne yazık ki insan kaynaklı. Piknik ateşleri, sigara izmaritleri, anız yakma gibi ihmaller, telafisi mümkün olmayan felaketlere yol açabiliyor. Bu nedenle, özellikle yaz aylarında ve kuraklık dönemlerinde bireysel sorumluluğumuz çok büyük. Örneğin, Kastamonu Valiliği'nin aldığı karar gibi, birçok ilimizde belirli dönemlerde Ekim ayına kadar ormana giriş yasaklanabiliyor. Bu tür yasaklar, yüksek sıcaklık, düşük nem ve kuvvetli rüzgar gibi yangın riskini artıran koşullarda, insan kaynaklı yangınları minimize etmeyi hedeflemektedir. Bu yasaklar, sadece ormanlık alanlara girişi değil, piknik ve mesire yerleri haricinde mangal yakmayı, havai fişek atmayı ve anız yakmayı da kapsar. Bu kurallara uymamak ise yasal yaptırımları beraberinde getirmektedir.
Peki, birey olarak yangınları önlemek için neler yapabiliriz?
- Ateş yakmamalıyız.
- Sigara izmaritlerini araçtan dışarıya veya ormanlık alanlara kesinlikle atmamalıyız. İzmaritin söndüğünden emin olmalıyız.
- Anız yakmamalıyız. Unutmayalım ki anız yakmak kanunen yasaktır ve yasal yaptırımları vardır.
- Ormanlık alanda veya yol kenarlarında bırakılan cam şişeler güneş ışınlarını odaklayarak kuru otları tutuşturabilmektedir. Bu nedenle cam şişeleri toplayalım.
- Çocuklarımıza ormanların önemini ve yangınların tehlikelerini küçük yaşlardan itibaren öğretelim.
- Yasaklara uyalım. Mayıs - Kasım arası yangın dönemi olarak belirlendiğinden, ormanlık alanlara girerken veya yakınından geçerken çok daha dikkatli olun. Valiliklerin almış olduğu ormana giriş yasağı kararlarına muhakkak uyun. Orman Kanunu uyarınca bu yasağa riayet etmeyenlere idari para cezası verilmektedir.
Orman Kanunu uyarınca yangını gören her bireyin yangını haber vermesi mecburidir. Eğer bir orman yangını görürseniz, hemen 177 Orman Yangın İhbar hattını arayın. Yangının tam olarak nerede olduğunu, büyüklüğünü ve çevredeki riskleri (yerleşim yeri, benzin istasyonu gibi) mümkün olduğunca net bir şekilde ifade edin. Yangın alanına en yakın yerleşim yeri, belirgin coğrafi işaretler veya GPS konumunuz gibi bilgiler vermek, ekiplerin daha hızlı ulaşmasına yardımcı olacaktır. Unutmayın, Haziran ayında Daday İlçesinin Tüfekçi Köyü mevkiinde başlayan yangın, ekiplerin hızlı müdahalesi sayesinde büyümeden söndürüldü. Bu tür acil durumlarda hızlı ve doğru bilgi aktarımı hayat kurtarır.
Bu topraklar bize atalarımızdan miras kaldı ve biz de gelecek nesillere daha yaşanılır bir ülke bırakmakla yükümlüyüz. Ormanlarımız, sadece ağaçlardan ibaret değil; onlar bizim nefesimiz, suyumuz, toprağımız ve geleceğimizdir. Yanan her ağaçla birlikte, umudumuz da yanıp kül olmasın diye birlikte hareket etmek durumundayız. Unutmayalım ki, bu tür felaketler karşısında bireysel farkındalık ve toplumsal dayanışma hayati önem taşır. Lütfen çevremizdeki herkesi orman yangınları konusunda bilgilendirelim ve yetkililerin çağrılarına kulak verelim.