Toplumsal beklentiler, hayatımızın her alanına sızmış görünmez ağlar gibidir. Peki bu ağlar, potansiyelimizi ne kadar kısıtlıyor? Yeryüzündeki her canlı yavrusu korunmaya muhtaçtır. Bazı türlerde bu görevi anne üstlenirken, bazılarında baba da sürece aktif katılır. Ancak insanlarda bu dengeyi çoğu zaman toplumsal roller belirliyor. Ebeveynliğe dair davranışlarımızın cinsiyete göre şekillendiğini hiç fark ettiniz mi? Çocuklarımıza cinsiyetlerine göre davranıyoruz.
Kız çocuklarının elinde kamyon görünce gülümsüyoruz. Ancak erkek çocukların bebeği olmasını garipsemeden geçemiyoruz. Oysa neden olmasın? Erkek çocuk da bebekle oynayarak şefkati, ilgiyi, sorumluluğu öğrenebilir. Belki de bu oyunlar, ileride iyi bir baba olmanın ilk adımıdır.
Toplumsal beklentiler sadece çocuklukla sınırlı değil, büyüdüğümüzde de yaptığımız işlerin cinsiyet üzerinden değerlendirilmesine tanık oluruz. Teknik, tıp, veterinerlik gibi alanlar hâlâ çoğu zaman “erkek işi” olarak görülüyor. Bu meslekleri yapan kadınlar için ise “biraz erkeksi” yakıştırmaları yapılıyor. Peki ama neden? Meslekler neden cinsiyetlendirilir? Cinsiyetin, mesleğin ya da yetkinliğin önüne geçmesi sizce adil mi?
Geçtiğimiz günlerde bir toplantıda çok iyi niyetli ama düşündürücü bir cümleye tanık oldum. Katıldığım için bana teşekkür eden biri, şöyle dedi: “Kocana da teşekkür ederiz, seni buraya gönderiyor, bir şey demiyor.” Ne kadar tanıdık bir cümle, değil mi? Ama düşünelim: Eşim benim yerimde olsaydı aynı söz ona da söylenir miydi? “Karına da teşekkür ederiz, seni buraya gönderiyor…” Bu cümle kulağa ne kadar tuhaf geliyor, değil mi?
Toplumda kadının varlığı hâlâ "izin" çerçevesinde tanımlanıyor. Oysa eğitim almak, meslek edinmek, toplumsal hayata katılmak kadının da erkeğin de temel hakkı. Bugün bunu savunmak ne kadar önemliyse, geçmişte bu yolda yürüyen öncü kadınları anmak da bir o kadar değerli.
Bu ay, sizlerle hemşehrimiz, ilçemizde doğmuş, bizlerle aynı sokaklarda yürümüş bir kadından bahsetmek istiyorum: Sabire Aydemir. 1910 yılında İnebolu’da doğmuş, ilkokulu burada bitirmiş. Kendisi, Türkiye’nin ilk kadın veteriner hekimi unvanına sahip bir öncü.
İnebolu'dan ne olur ki deme gafletine düşersek kimlerin kimlerin yollarının ilçemizden geçtiğini, İnebolu'dan ne cevherlerin çıktığını, daha fazlasını da yapabileceğimizi unutmayalım.
Sabire Aydemir’in yetiştiği dönem, kadınların kamusal alanda görünür olmaya
yeni yeni başladığı bir dönemdi. Cumhuriyet'in modernleşme rüzgarları eserken bile Anadolu’da geleneksel yapılar kadınları evin sınırları içinde tutmaya çalışıyordu. Ancak Aydemir bu kalıpları kırdı. 1933 yılında Ankara Veterinerlik Fakültesi ilk kez kız öğrenci alacağını duyurduğunda, o hiç vakit kaybetmeden başvurusunu yapmış. 1937 yılında mezun olarak Türkiye’nin ilk kadın veterineri unvanını almış.
Erkek egemen meslek dalında bir kadın olarak var olmak… Dönemi için düşündüğümüzde ne büyük cesaret, ne büyük özveri! Sabire Aydemir, sadece bir mesleği icra etmekle kalmayıp, aynı zamanda kendisinden sonra gelen genç kadınlara da “Sen de yapabilirsin” mesajını veriyor. Onun hayatı, kadınların potansiyelinin toplumsal rollerle sınırlanamayacağını gösteren bir örnek.
Bugün TÜİK’in 2024 yılı verilerine göre, kadınların işgücüne katılım oranı %36,8; istihdam oranı ise %32,5. Erkeklerde bu oranlar sırasıyla %72 ve %66,9. Kadın işsizlik oranı ise %11,8 ile erkeklerin %7,1’lik oranından daha yüksek. Bu rakamlar, alınacak çok yolumuz olduğunu gösteriyor.
Kadınlar hâlâ cam tavanlar, ücret eşitsizlikleri, toplumsal önyargılar ve görünmeyen engellerle mücadele ediyor. Ancak Sabire Aydemir’in hikayesi bize bir şey fısıldıyor: “Hayallerinden vazgeçme. Kendine inan. Korkma.”
O, bir kadının bilimin en zor alanlarında bile yükselebileceğini kanıtlamış. Bu cesaret, bugün bilimin, sanatın, siyasetin ve iş dünyasının her alanında yol açmaya devam ediyor. Kendi hikayemizi yazmak, kendi sesimizi bulmak ve birbirimize destek olmak bizim elimizde. Peki bizler, bu "cam tavanları" kırmak ve yeni yollar açmak için bugünden tezi yok ne yapabiliriz?