Öyle anlar yaşıyoruz ki ne diyeceğimizi bilemiyoruz. İşte tam da o zamanlarda, kimse omzunuzu sıvazlamasa da kendi omzunuza dokunun, kendinizi sevin ve kendinize inanın. Unutmayalım, hepimiz farklı yollardan yürüsek, farklı hikayeler yaşasak da omuzlarımızda hissettiğimiz yükler, yüreğimizde taşıdığımız endişeler birbirine benziyor. Belki inanmak istemesek de bizden yüzyıllar önce yaşamış kadınlarla ortak kaygılarda buluşabiliyoruz.
Peki bizler kimiz? Neden yüzyıllardır aynı dertleri omuzlarımızda hissediyoruz? Erkekler de bizler gibi düşünüyor mu? Aslında evet, herkesin kendine özgü kaygıları var. Ancak kadın ve erkek olmak arasında, özellikle toplumsal beklentiler ve roller açısından belirgin farklar olduğunu görüyoruz. Toplumsal hayatta hangi alanlarda birbirimizle benzeşiyor, hangi alanlarda farklılaşıyoruz? Bu soruların cevabı, tarihsel süreçte kadınların yaşadığı deneyimlerde gizli.
Farklılaşmak deyince aklıma ilk gelen olay, 1789 Fransız Devrimi oldu. Bir grup kadının ekim ayının bir gününde, her gün fiyatı değişen ekmeği protesto etmesiyle saatler geçtikçe daha da büyüyen bir devrim başladı. Akabinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yazıldı. Ancak kısa süre sonra, ekmek fiyatını protesto eden kadınlar, bu beyannamede geçen "insan" ibaresiyle esas olarak "erkek"in ifade edildiğini anladı. Siyasi haklar bir yana, işçi sınıfının açlık sınırında yaşayan kadınları, zar zor denkleştirdikleri ekmek parasının peşine düşmeye devam etti.
Ülkemizde durum farklı mıydı sanki? 1900'lü yılların başlarında, özellikle de I. Dünya Savaşı zamanları (1914 - 1918), savaştan savaşa giden bir ülkenin topraklarında ekmek dahil birçok gıda maddesi karneyle dağıtılıyordu. Hemcinslerimiz sabahın erken saatlerinde ekmek kuyruğuna giriyordu. Erişebildikleri ekmek ise gramaj olarak daha küçük ve taş gibiydi, o da tükenmezse tabi... Evin mutfağını çeviren kadınların sabrı taşıyor ve bazen fırınların önünde sesleri yükseliyordu. Zaman zaman da valiliklerin, kaymakamlıkların önüne giderek tepkilerini dile getiriyorlardı.
Görüldüğü üzere ülkeler, zamanlar farklı olsa da derdimiz aynı: Akşam evde ne pişecek? Çocuklarımız doyacak mı?
Peki bizler ne olacağız? Her zaman tencerenin sonunda kalan minik kepçeyle yaşamaya mı çabalayacağız? Bizler nasıl kıskaca alındık? Bu kıskaca gönüllü müydük? Ekmek derdinden mi kendi özgürlüğümüzü düşünemedik? Ya da derdimiz hala ekmeğin artan fiyatı ve çocuklarımızın karnı mı? Konuşmamız gereken ne çok şey var değil mi?
Ya etrafımız görünmez duvarlarla örülmüşse? Bir kadın olarak "mutfaktan sorumlusun ve ekmeğin, yemeğin derdine düşmelisin" denildiyse? Kuşaklardır öğrendiklerimizi tekrar ediyorsak? Toplumda büyürken, ailemizden, çevremizden öğrendiğimiz, içimize sinen o "doğru" bildiğimiz davranış biçimlerinin bizler farkına varmadan bizi sınırladığını söylesem? Hadi itiraf edelim, azıcık çocukluğumuzu yaşayabildiysek oyuncak bebeklerimizi doyurup, sallayıp uyutmadık mı? Veya bizden küçük kardeşlerimizin sorumluluğunu ebeveynlerimizle birlikte sırtlanmadık mı?
Öğrendiğimiz kalıpların dışına çıkmaya çalışmak zordur. Sistem öyledir ki, kadını cam bir fanusun içine hapsetmiştir; cam fanus kadının evidir. Çalışman gerekirken çocuğu okuldan alacağın gelir aklına, ardından ne yedireceğini düşünürsün, ev işlerini bir sıraya koyarak kendinde yapacak gücü bulmaya çalışırken hayatın için çalışmayı, hatta kısacık bir an kendini düşünmeyi bırakırsın.
Dünyayı cam fanustan ibaret saymak, o kalıba sığmaya çalışmak ne kadar yorucu değil mi? Bugün bu satırları yazabiliyorsam, bizden önceki kadınların emeği sayesinde. Onlar ekmek kuyruklarında direndiler, okumak için tırnaklarıyla kazıdılar, seçme ve seçilme hakkı için seslerini yükselttiler. Attıkları her küçük adım, bize bugünkü özgürlük alanlarımızı açtı.
Şimdi sıra bizde. Kendi sesimizi yükseltme ve kendi hikayelerimizi yazma zamanı. Biliyoruz ki duvarlar var, cam fanuslar da... Ama aynı zamanda o duvarların ardında yepyeni yollar, o fanusun dışında nefes alabileceğimiz kocaman bir dünya var.
Bugün kendimiz için hayal kurma günü, bugün birbirimizin hayallerini destekleme günü.
Yarın ise hayalleri gerçekleştirme günü. Yarın birbirimizin hedefleri için ne yapabiliriz, yanındayız dediğimiz gün. Biz birlikte çok güçlüyüz.
Canım kadınlar hayalleriniz hedefleriniz, hedefleriniz gerçeğiniz olsun. Unutmayın hiçbir şey için geç değildir.