OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU NEDİR?

Otizm, erken çocukluk döneminde başlayan ve yaşamın ilk yıllarında belirginleşen, nörogelişimsel bir bozukluktur. Yetişkinliğe kadar süregiden ve çeşitli semptomlarla kendisini gösteren ‘’Otizm Spektrum Bozuklukları’’ (OSB), son yıllarda çok fazla artış göstermektedir.

‘’Otizm Spektrum Bozukluğu’’ en genel tanımıyla; kısıtlı ve tekrarlayıcı davranışlarla karakterize olan, sosyal ve duygusal alanlarda ki etkileşimlerinde farklılıklar gösteren nörogelişimsel bir bozukluktur. Her yaş grubunda farklı belirtilerle karşımıza çıkan otizm, doğru tanının elde edilebilmesi için, mutlaka klinik anlamda bir gözleme ve çocuğun öyküsüne ihtiyaç duymaktadır. Otizmin bulgularına bakıldığında genel olarak; sosyal ve duygusal alanda büyük sorunlar yaşadıkları bilinmektedir. Hatta sözel anlamda kısıtlılıkların olduğu gözlemlenebilmektedir. Bulgular bebeklikten itibaren kendisini göstermeye başlarlar. Özellikle, sessiz, ağlamayan, uyarılara tepki vermeyen bebekler, göz kontağı kurmayan ve o yaş aralığına özgü olan ‘’agu’’ seslerini çıkarmayan bebeklerde otizm tanısından şüphelenilmektedir. Kişilerin yüzleriyle çok az ilgilenmeleri, kendileriyle iletişime geçen herkese karşı tepkisiz davranmaları ve azalmış paylaşım göstermeleri de önemli belirtiler arasındadır.

2-3 yaş aralığında ki çocuklarda bu durumu, göz kontağı kurmayan, yüzüne bakmayan, seslenildiğinde cevap vermeyen, arkadaşlarıyla oynamak yerine yalnız oynamayı tercih eden, neredeyse hiç kelime kullanmayan ya da sınırlı kelimelerle yanıt veren çocuklar olarak görmekteyiz. Özellikle, kendi yaş aralığında ki oyuncaklarla oynamak yerine, evin içerisinde ki teknolojik cihazlara olan merakın artmasıyla, tekrarlayıcı olarak elektronik aletlere bakmayı, onları izlemeyi ve onlarla oynamayı tercih edebilirler. Fizyolojik olarak bedende de tekrarlayıcı hareketler gözlemlenebilmektedir. Kendi etrafında dönmek, ellerini iki yana açarak kuş gibi çırpmak, parmak ucunda yürümek, sallanmak gibi belirtiler de otizm spektrum bozukluğundan şüphelenmemize neden olmaktadır. İlerleyen dönemlerde ise, özellikle okul öncesi dönemde ve okul döneminde sosyal iletişim eksikliği dikkat çekmekte ve ciddi sorunlar yaratabilmektedir. Okul öncesi dönemde çocuklar kendi yaşıtlarıyla oynamak istemezlerken, bir oyuncakla belli bir sistemle oynamayı ve ritmik oyunlar içerisinde kalmayı tercih etmektedirler. Örneğin bir kamyonetle tekrarlayan şekilde sadece ileri geri yapmak ya da arabalarını sıralamak gibi, ritimde kalınan oyunlar oynandığı gözlemlenebilmektedir. Okul döneminde de benzer şekilde, arkadaşlarıyla oynamamak ve yalnız kalmayı tercih etmesi gözlemlenebilirken, okul içerisinde yapılan aktivitelere katılmamak ve arkadaşlarıyla diyalog kurmamak en yaygın bulgular arasındadır. Tüm bu belirtilere ek olarak sınırlı bir şekilde konuşan çocuklarda ekolali dediğimiz sesleri ve cümleleri tekrar etme davranışı da görülebilmektedir. Duyduğu kelimeleri, cümleleri; konuşan kişinin hemen ardından ya da daha sonra anlamsızca ve aynı şekilde, aynı ses tonuyla tekrar ederler. Tıpkı bir eko ya da yankı gibi…

Son olarak; Otizm spektrumunda bulunan çocuklar, onlara seslenildiğinde bakmasalar bile seslere karşı duyarlı olabilmektedirler. Özellikle televizyonda var olan reklamlar, bazı müzik kanalları veya ekranın saçtığı o ışıltılar, ışıklar, onların ilgisini çokça çekmektedir. Bu sebeple aile sorun çıkarmadığı düşüncesi ile televizyon karşısında bulunan çocuklarla iletişim kurmaz ya da televizyonu kapatmak istemezler. Ancak bu durum çocuğun gelişimsel sürecine daha da zarar vermektedir. İletişim kurulmadığı takdirde ekrana bağımlı olmaya başlayan çocuklarda durum daha ileriye gidebilmektedir. Çalışmalar, erkek çocuklarında ‘’Otizm Spektrum Bozukluğunun’’ (OSB) görülme sıklığının kız çocuklarına göre daha fazla olduğunu göstermektedir. OSB’nin ortaya çıkmasında genetik ve nörobiyolojik etmenler dışında bir faktör, bilimsel olarak bulunamamasına rağmen çevrenin tetikleyici bir unsur olduğu da bilinmektedir. Bu sebeple, otizmli bir çocuğun hem ailesi, hem de sosyal çevresi - okul arkadaşları, öğretmenleri veya komşuları- tarafından desteklenmesi son derece kıymetli olmaktadır.

Otizm tedavisi zorlu bir süreçtir ancak önemli bir koşul; ne kadar erken tanı koyulursa o kadar işlevsel olmaktadır. Bu sebeple çocukta bu bulgulardan bazıları gözüküyorsa, mutlaka bir uzmana danışılmalıdır. Tanıyı kabullenmek kolay olmayabilir. Ancak aile ne kadar çabuk tanıyı kabullenir ve çocuk için tedavi yöntemi oluşturulursa o kadar hızlı sonuç elde etmek mümkün olmaktadır. Desteklendikleri zaman özellikle yüksek fonksiyonlu otizmliler normal hayatlarını tek başına sürdürebilecek hale gelebilirler.

Erken tanının önemi çok mühim!

Sevgiler.

Kaynak: Semerci, Bengi (2018, 8 Ocak) Otizm

YORUM EKLE