FELSEFE DEFTERİ

Değerli okuyucular, Felsefe Defteri köşemde sizlerle konu ile ilgili tarihsel sırayı izlemeye dikkat ederek bilgiler ve fikirler paylaşmak amacındayım. Umarım merak edenlere faydalı olabilirim.

Felsefe terimi dilimize Arapça felasife kelimesinden geçmiştir. Felasife ise Yunanca philo-sophia birleşik tümcesinden Arapça diline yerleşmiştir. Philo (sevmek) ve sophia(bilgelik,hikmet) anlamlarına gelen kelime, bütünsel olarak bilgelik sevgisi olarak Türkçeleştirilmiştir. Gündelik dilde kullandığımız bazı terimlerin sonunda bulunan fili (philo) de aynı kökenden gelmekte olup sevicilik manasında kullanılmaktadır. Sophia kelimesini de kültürümüzün önemli bir parçası olan Aya Sophia’ (Ulu Bilge) dan hatırımızda rahatlıkla tutabiliriz. Felsefe, sanat ve bilim ile birlikte uygarlığımızın üç sacayağından birini oluşturur. Bu üç disiplin birbirleriyle diyalektik bir bütünlük sağlamakla birlikte tarihsellikleri içerisinde de sürekli birbirlerini besleyen ve etkileyen, iç içe geçebilen bir yapıya sahiptir. Felsefenin tarihsel kökenine baktığımızda yaygın görüş felsefenin Antik Yunan ile başladığı ve olgunlaştığı kanaatidir. Ancak uygarlığın birbirinden çok uzak coğrafyalarda benzer insan çabaları ile geliştiği gerçeği gibi felsefenin gelişimini de bu hakikatten ayırmak doğru olmaz. Evet, felsefe kavram olarak da Yunancadır ve Antik Yunan’da en yetkin biçimini alarak gelişerek uygarlığımızın oluşumuna katkı sağlamıştır ancak Antik Yunan ile aynı dönemde MÖ 6. ve 7. Yüzyıllarda bugünkü İran topraklarında Zerdüşt’ün, Çin topraklarında Konfüçyüs ve Laozi’nin, Hindistan’da da Sidartha Gotama’ (Buda)nın geliştirdikleri öğretilerinde en az Yunandaki Thales kadar önemli ve felsefi olarak günümüze kadar etkileri süren öğretiler oldukları su götürmez bir gerçektir. Ayrıca Antik Yunan’ın bilimsel ve felsefi kökeninde de kadim Mezopotamya halklarının (Sümer,Babil,Mısır vs.) bilgileri olduğu bilim insanları tarafından ortaya konmuştur. Bu nedenle felsefeyi herhangi bir milletin tekelinde veya kaşifliğinde algılamamak ve biraz da batıda yaygın olan oryantalist bakış açısından uzak bir şekilde kavramak istiyorsak onu uygarlık tarihimiz gibi insanlığın ortak bir disiplini ve çabası olarak yorumlamak daha doğru olacaktır.

 Felsefe öncelikle bir düşünme biçimi olarak gerçekliğin bilgisine ulaşma çabasıdır. Filozof, verili bilgileri dogmatik bir tarzda kabullenmek yerine yöntemli bir kuşku ile nesnel bilgiye ulaşmaya çalışır. Felsefe sadece düşünme eylemini gerçekleştirmek anlamına gelmez. Nitekim insanın bilimsel ismi olan ve ilk kullanımı Descartes tarafından yapılan Homo Sapiens Sapiens  “Düşündüğünün üzerine düşünebilen insan” manasına gelmektedir. Felsefe de insanın bu ediminin yöntemli ve mantıksal bir tutarlılık düzleminde sistematize edilmesidir. Eğer felsefe tutarsız ve gerçekliğe ilişkin olmayan birtakım gelişigüzel düşünceler yığını olsaydı felsefe tarihçileri yukarıda kısaca değindiğimiz tarihlendirmeyi yapamazlar ve felsefi düşüncenin gelişimini de ifade edemezlerdi. Çünkü Antik Yunan’dan ya da diğer medeniyetlerden çok çok önce de insanoğlu felsefe yapmaktaydı ancak biz sözlü geleneği bile ancak yazıya dönüştüğü müddetçe tarihselleştirip kategorize edebilmekteyiz. Bu anlamda felsefenin evet yazılı bir tarihi vardır ancak bu tarihin gerçek ifadesi insanın insan olduğu her yer ve her zamandır diyebiliriz. Cin şişeden çıktı ; insanız !.… O halde felsefe yapmaya veya yapılmış olan felsefeye maruz kalmaya mecbur değil miyiz?  Sağlıkla kalın.

                                                                                                                             Kemal EMEKSİZ

                                                                                                              Eskişehir Üniversitesi Felsefe Bölümü

YORUM EKLE
YORUMLAR
İzzet Sözmen
İzzet Sözmen - 4 yıl Önce

Toplumu aydınlatacak köşe yazılarında sana başarılar diliyorum.

İsa
İsa - 4 yıl Önce

Tebrikler. Hayırlı olsun. Başarılar dilerim. Çok güzel olmuş

N. Seyhan
N. Seyhan - 4 yıl Önce

Yazılarınızın devamını dilerim :)