Nazım Hikmet İnebolu da 03 Ocak 1921

Ankara’nın çağrısı üzerine yakın arkadaşı Vala Nureddin ve şair Faruk Nafiz ve Yusuf Ziya ile birlikte 1 Ocak 1921 günü “Yeni Dünya” vapuruyla İstanbul’dan ayrılırlar. 03.Ocak 1921 de İnebolu ya ulaşırlar

Nazım Hikmet İnebolu da 03 Ocak 1921
banner13
banner3

Anadolu’da başlayan Ulusal Kurtuluş hareketinin genç şairi içine çekmemesi düşünülemezdi. Ankara’nın çağrısı üzerine yakın arkadaşı Vala Nureddin ve daha yaşlı kuşağın şairlerinden Faruk Nafiz ve Yusuf Ziya ile birlikte 1 Ocak 1921 günü “Yeni Dünya” vapuruyla İstanbul’dan ayrılırlar.

Nâzım gideceğini ailesine açıklayamamış, yanına hiçbir şey almadan üzerindeki elbiselerle gemiye binmişti.

Yedi yaşından beri yaşadığı kentinden ilk ayrılışı bu. Okullarında okuduğu, hayatı öğrendiği, şiire, resmen başladığı; belki de bu nedenle çok sevdiği, doyamadığı, hayatının sonuna dek de doyamayacağı İstanbul’dan gönüllü olarak tek ayrılışı.

Yetmiş beş saat sonra vapur Kastamonu’nun Karadeniz kıyısındaki İnebolu ilçesi açıklarına varır.

Yeni Dünya Vapuru süvarisi denizlerin heybetinden bayağı endişeli, vapurun demir yerinde barınamayacağını düşünüyor. Bu sebeple Sinop’a gitmeyi, hava düzelinceye kadar oradaki tabii limanın uygun yerine sığınmaya niyetlenmiş gemi süvarisinin yanında bulunan ve İnebolu’ya gelmekte olan GÜLCEMAL vapuru kaptanlarından Cemal Bey’in süvarinin bu niyetini öğrendiğinde Süvari Bey! ;

     İnebolu kayıkçılarının her ne şekilde olsun bu havada dahi yük ve yolcuları almadan; “hele yükü alamasa dahi posta ve yolcuları almadan gemiyi bırakacaklarını zannetmiyorum

    demesi üzerine, süvari;

  “biliyorum yıllardır onlarla birlikte çalışıyorum, ancak deniz daha da şiddetlenirse!...” deyince, rahmetli Cemal Kaptan ;

   ”Süvari Bey hiç endişe duymayın, İnebolu Kayıkçısının şiddeti Karadeniz’in şiddetini bastırır!” der, ve gülerler!...

    Daha Yeni Dünya Vapuru demir yerine demirlemeden İnebolu Kayıkçısı Nazım’ın ve Vala’nın şaşkın bakışları altında güverteye atlamışlar ve gemi demirler demirlemez de dalga yukarıda iken yolcu ve eşyasını birer birer alıp dalga aşağı inince kayıkta herkesi yerli yerine yerleştirmişti bile,                   Böylece yolcularımız salimen denizdeki piyade ve  denk kayıklarına indirilmiş ve sahile doğru hareket başlamıştı.

    İnebolu’da o sıralar adettir... Anadolu’ya katılanlar İnebolu Kayıkçıları tarafından donatılmış kayıklarla karşılanır ve sahile  (limana) çıkarılırdı. Fırtınalı havalarda donatılmış kayık karşılaması yapılmaz deniz emniyeti yolcu ve yükün salimen zayiatsız sahile, çıkarılması daima plana alınırdı.     Nazım, Vala Nureddin ve gemide bulunan tüm yolcularla birlikte sahile çıktıktan sonra kontrol ve hüviyet  tespiti için doğruca polis karakoluna getirilirler, Usul böyledir.

   Yapılan kontrol Ankara Hükümetinin emridir, İnebolu , Kurtuluş Savaşı Anadolu’nun giriş kapısıdır..

     Ancak İnebolu kapısı gene Vala Nureddin’in deyimi ile “süzgeçli” kapıdır.

   Buraya vapurla dışarıdan gelen yerli olsun yabancı olsun herkes otellerde ikamete mecbur ediliyor ve en geç iki hafta içinde ya “buyur ediliyor veya tahkikatınız olumsuzdur giremezsiniz” denilerek  gelen bir gemi veya vapurla gerisin geriye yolcu ediliyordu.

    Nitekim onbeş gün sonra Faruk Nafiz ve Yusuf Ziya’nın ziyaretlerinin kabul edilmediği ve İstanbul’a  geri gönderilmeleri karakola davet edilerek kendilerine bildirilmişti.

    Nazım ve Vala karakolda polis komiseri ile görüştükten sonra kendilerine ait tebligatı daha sonra almak üzere Polis Karakolunun hemen karşısındaki Karadeniz Oteli’nin bir odasına yerleşmişlerdi  03.Ocak 1921 akşamı.

Otel şehrin en güzel otellerinden biri idi. Uzun süre İnebolu Kasabası’nda devlet ricali dahil herkesin tercih etiği iki otelden biri idi. Karadeniz Oteli. Bu otelin en güzel tarafı yerinin gürültüsüz ve sakin oluşu, şehir hamamına ve lokantalara yakınlığı ve en önemlisi  taş bina oluşu ve kışın sıcak yazın serin bulunuşu ve tahtakurusunun olmayışı idi.

     O gece nazım belki hayatının en güzel uykusunu uyudu bu otelde. Sabah saat 10 civarında uyandıklarında Nazım’ın ilk işi etrafı tanımak ve tanışmak için şehri gezmek oldu. ilk önce kahvaltılarını sabah çorbası ile küçük bir aşevinde yaptılar, sonra yarbaşında tavsiye üzerine  İnebolu Gençler Birliği binasına gittiler.

    Sonradan Atatürk’ün tarihi Kılık Kıyafet ve Şapka  Devrimini başlattıkları ve bu devrimle ilgili nutuklarını söyledikleri Türk Ocağı; bilahare Halkevi olan bu tarihi binadaki İnebolu Gençler Birliği Mahveli Nazım ve Vala Nureddin’in şehirde en çok gittiği yer oldu. 

   Burada Nazım, Gençler Birliği üyeleri Mustafa Sıtkı(Ustaoğlu) Şükrü, (Tekant) Lütfü, Sabri ( Cebeci) Şükrü(Ustaoğlu), Palabıyık Öğretmen Hasan Bey, Selahattin (Tümer), Naim (Tığlı), Adil(Tığlı),Ömer (Gedik), Nazif (Albayrak), Ali Osman (Saatçi) Beylerle tanışır. Ve özellikle Ali Osman Bey Mustafa Sıtkı, İhsan, Nazif ve Ömer Beyler ile uzun sohbetlere dalardı Vala ile birlikte.

     İnebolu insanını çok beğenen Nazım ve Vala boş kaldıkları saatlerde, yağışlı havalarda ve geceleri geç saatlere kadar kasabanın gençleri ile ya gençler birliği mahvelinde veya Yarbaşı gazinosundadırlar.

    Nazım Hikmet ve Vala Nureddin, Yatırın Abraştepe düzlüğünden türbenin yanına giderler. Ve Abraştepe de güneşin batışına kadar otururlar ve işte İnebolu şiirini de 19 Ocak 1921 günü burada beraberce yazarlar. Söyleyen Nazım dikte eden Vala’dır.  Ve aynı günün akşamı ise bu şiir Nazım ve Vala’nın el yazısı ile İnebolu Gençler Birliği Mahveli hatıra defterine yazılacaktır.    

Nazım Hikmet’in Abraştepe’de yazdığı, ”İNEBOLU” adlı şiiri

İki arkadaş tuttuk dağlara giden yolu,
Öyle yükselmişiz ki, sahilde İnebolu
İnce sokaklarıyla ufaldıkça ufaldı.
Minareler bir çizgi, camiler nokta kaldı.

Evleri birbirine giren şehri içinde
Ufuklar genişledi önümüzde git gide;
Denizi kucaklayan iki açık kol oldu.
Rüzgar esti denizin suları yol yol oldu.

Yığılmıştı yollara yığınla yaprak;
Yaprakların üstünde sendeleyip kayarak
Dağın son kayasının dibine varabildik.
Bu tepede bu kaya mağrur bir baş gibi dik!
Çıkıp onun üstünden bakabilirsek eğer,
Güzel İç Anadolu görünecekti bize.
Bunu nakşetmek için bir anda kalbimize
Son adımı atmadan gözümüzü kapadık.
Gözümüz açılınca karşımızdaydı artık
Sisli vadileriyle rüyalı Anadolu.

Görüyorduk uzaktan dereye inen yolu;
Sağ yanında bir çayır, solda çam ağaçları.
O kadar yakın ki dağların yamaçları
Dereye düşen bahar bir daha çıkamamış.

 (19 Ocak 1921 de) İNEBOLU GENÇLER BİRLİĞİ hatıra defterine; Nazım’ın ve Vala’nın el yazıları ile bir hatıra olarak Mustafa Sıtkı ve Ömer Beyler nezaretinde kaydedilmiştir.

Nazım Hikmet İnebolu’dan babasına bir kart gönderir:

Sevgili babacığım,

İki gündür İnebolu’dayız. Sıhhatim çok iyidir. Belki iki üç güne kadar Ankara’ya hareket edeceğiz. Halamın, sizin, eniştemin ellerinden, çocukların gözlerinden öperim. Mektuplarınızı beklerim.

Karadeniz seyahati gayet iyi geçti. Burada adeta yaz mevsimi. Tabiat gayet güzel.

                                                                        İnebolu, Karadeniz Oteli

     Ankara’ya gitmek için İnebolu’da izin bekledikleri sırada Almanya’da öğrenim görmüş ve o yıllardaki Spartakist hareketten etkilenmiş bir grup gençle tanışınca ilk kez sosyalist düşüncelerle karşılaşırlar. Spartakistlerin eylemleri karşısında genç yürekleri önlenmez bir heyecana kapılır. Öte yandan da kentte ilk kez Anadolu insanını tanımaktadırlar.

“İnebolu gördüğüm ilk Anadolu kasabası. Anadolu köylü kadınını da ilk kez burada gördüm. Pazar yerinde gördüm onu. Sırtındaki odun yükünü indirmeden çömelmişti duvarın dibine. Kabuğundan çıkmış kocaman iki kaplumbağaya benzeyen ayaklarını gördüm. Ellerini gördüm: odun yükünün urganını tutan mübarek elleri baltanın sapındaymışlar gibi öfkeli, beşik sallıyormuş gibi sabırlı ve şefkatliydiler.”

Ankara’dan izin gelince yola çıktılar. Yürüyerek üç günde Kastamonu’ya vardılar. Oradan üç günde Çankırı’ya, oradan üç günde de Ankara’ya. Dokuz gün kimi zaman yürüyerek, kimi zaman eşek sırtında. Kafalarında yollarda gördükleri Anadolu görünümleriyle İnebolu’da dinledikleri sosyalist düşünceler örtüşüyordu.

İki arkadaş yolda şiir de yazıyorlardı. Ankara’ya ulaşmalarından sonra da bir süre ne görev alacaklarını bekleyerek günlerini geçirdiler. Bu sırada yazdıkları, İstanbul’daki gençleri Anadolu’ya çağıran bir şiirleri çok etkili oldu. On bin adet basılıp dağıtılan “Siz de mi Satıldınız?” başlıklı şiirin kimi dizeleri şöyleydi:

Gel ey imanlı gençlik, gel ey beklenen gençlik,

Gel ki Anadolu’da senin bükülmez, çelik

İmanına, azmine, ümit bağlayanlar var.

O satılmış vezire, o satılmış kullara

O satılmış hünkâra siz de mi katıldınız?

Siz de mi satıldınız, siz de mi satıldınız?

 

Yukarıdaki bilgiler Alb.Nazmi Eğdirici'nin Nazım ve İnebolu  kitabından derlenmiştir.

Güncelleme Tarihi: 03 Ocak 2017, 11:39
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER