Neden Kitap ?

        Mario Vargas Llosa, “Genç Bir Romancıya Mektuplar”da insanların, yaşamın sert gerçekliğinden uzaklaşıp yazarın kurguladığı bir dünyaya, orada geçen düşsel olaylara, kişilere inanmak istemesinin kitap okuma gerekçelerinden bir tanesi olduğunu söyler. Bu konuda Kafka’nın “Dönüşüm” kitabını örnek vererek şöyle söyler:

      “Dönüşüm’ü okumanızdan önce eğer size kitabın bir pazarlamacının iğrenç bir hamamböceğine dönüşümünü konu aldığı söylense, belki de burun kıvırıp konusu kulağa böylesine saçma gelen bir yapıtı konuşmaya yanaşmazdınız. Ama siz bu yapıtı okuyup Kafka’nın büyülü anlatımına tanık oldunuz, Gregor Samsa’nın korkunç dönüşümüne kolaylıkla “inandınız”; onunla özdeşleştiniz, acılarına ortak oldunuz, bu zavallı karakteri mahveden boğucu acıyı kendi yüreğinizde duydunuz…”

     Mario Vargas’ın sözleri başka değerli bir yapıt olan “Yılkı Atı”nı aklıma getirdi. Abbas Sayar’ın inandırıcılığı diğer büyük yazarlarınki gibi olağanüstü. Okur, kitapta kendini birden Doru Kısrak’ın yanında buluverir, Kafka’nın Gregor Samsa’sına acıdığı gibi, buz gibi havada bozkırda tek başına kalan Doru Kısrak’a üzülür, at hastalandığında ona yardım eden yaşlı köylü gibi duyumsar. At iyileştiğinde yaşlı köylüyle birlikte okur da sevinir. Bizde oluşan acıma ve mutluluk duygusunun nedeni -Mario Vargas’ın dediği gibi- sanatçının anlattıklarına inanmamız, kahramanların duygularına ortak olmamızdır.

      Şimdi yine Yılkı Atı’nı okusam mı diye düşünüyorum. Kitabın kurmaca olduğunu, sonunun nasıl biteceğini bilmeme karşın okumayı amaçlamam, sanırım o duyguları yeniden yaşamayı istememden kaynaklanıyor. Bu nedenle kimi filmleri, kimi oyunları defalarca izleriz. Önemli olan filmin ve oyunun nasıl süreceğini, nasıl sonlanacağını bilmek değil; onların bizi içinde bulunduğumuz zamanın dışına çıkarması, bu süreçte değişik duyguları bize yeniden yaşatmasıdır.

       Yıllar önce İnce Memed’i okurken Abdi Ağa’nın yaptıklarına çok kızmış, küçük yaşlarda olmamama karşın, çocuklar gibi kitabı yere fırlatmak istemiştim. Yaşar Kemal, o büyülü, şiirsel anlatımıyla kurmaca bir dünyadaki olaylara beni inandırmış, milyonlarca okur gibi benim de İnce Memed gibi düşünmemi, duyumsamamı sağlamıştı.

       Pekiyi kitaplar farklı duyguları okura duyumsattığında ne olur? Kendimizi kitaptaki kahramanların yerine koyarak değişik duyguları yaşarız. Bu da bizde eş duyum (empati) yeteneğini geliştirir. Bunu yalnızca kitaplar değil; sinema, tiyatro ve diğer sanat dalları da sağlayabilir. Eş duyum, bir insanın kazanabileceği önemli ve güzel özelliklerden biridir. Kişinin kendini başka varlığın yerine koyabilmesi insancıl özelliklere ulaşmasının yolunu açar.

       Bir kitabı okurken, filmi veya tiyatroyu izlerken insancıl özellikleri, eş duyum yeteneğini edinelim diye amacımız olamaz kuşkusuz. İnsan sanatla, kitaplarla uğraştıkça bu özellikleri kendiliğinden -belki çok da farkına varmadan- kazanır. Bu nedenle nitelikli kitapların toplumda etkisi, okunurluğu ne denli çok olursa kötülük de o denli azalacak, dünya daha yaşanılası bir yer olacaktır.

                                                                    ALİ TURGAY KARAYEL

                                                         Çağdaş Türk Dili dergisi, Aralık 2017

 

YORUM EKLE