Kaygı ve Korkuyu Anlamak

İnsan yaşamı, mutluluk ve sevincin yanında kaygının, endişenin ve korkuların da olduğu bir düzende ilerliyor. Hayatımız boyunca iyi hissettiğimiz duyguların yanında mutlaka korku ve kaygıya da yer veriyoruz. Her duygu gibi korku ve kaygı da yaşamlarımızın merkezinde olan ve önemli işlevler sunan duygularımızdandır. Hayatımızın bir parçası olan bu duygular birçok açıdan benzerlik ve farklılık gösterdiği için gündelik yaşamımızda kaygı ve korku kavramlarını ayırt etmek oldukça kıymetli olacaktır.

 Öncelikle psikolojide ‘’anksiyete’’ olarak bilinen kaygı; olası bir tehlikeye karşı bireyde ortaya çıkan kontrol edilemezlik duygusudur. Tehditkâr olarak görülen bir duruma aşırı tepki olarak genelleştirilmiş bir huzursuzluk ve endişe hissidir. Huzursuzluk hislerine ek olarak birey fizyolojik, duygusal ve davranışsal tepkiler de göstermektedir. ’’Anksiyete’’ dediğimiz kaygı hissi nedeni belli olmayan tedirginlik hali olarak da izah edilebilir. Halk arasında çok sık duyduğumuz bazı söylemler kaygıyı tarif ederken sıkça kullanılmaktadır. Örneğin; ‘’Sıkıntı geliyor, tıkanıyorum, bunalıyorum ve boğulacak gibi hissediyorum.’’ ‘’Telefon çalsa, korna sesi duysam çok tedirgin oluyorum ve kalbim hızla çarpmaya başlıyor.’’ ya da  ‘’Sevdiklerimin başına kötü bir şey gelebileceği düşüncesi ile çok endişeleniyorum.’’ gibi cümleler kaygı hissimize örnek olarak verilebilir.

Korku ise ‘’şu anki’’ tehlikeye karşı bir tepki olarak tanımlanır. Korku kaynağı belli olan bir tehlikeye karşı o an ortaya çıkan duygumuz iken kaygı gelecekte olabilecek göz korkutucu bir olayı bekleme ve hazırlanma durumudur.  Örneğin; Ormanda vahşi bir hayvan ile karşılaşan bir kişi korku yaşarken -çünkü tehlikenin kaynağı belli- üniversiteye hazırlanan bir öğrenci, sınav kaygısı ve endişesi yaşar çünkü ‘’gelecekte olabilecek’’ bir tehlikeye hazırlanma hissi vardır.

Öte yandan hem kaygı hem de korku vücudumuzun uyarılmasına ve bazı sistemlerimizin aktive olmasına yol açar. Vücudumuzda sempatik sinir sistemi adını verdiğimiz bir sistem mevcuttur. Sempatik sinir sistemi; vücutta heyecan, korku, üzüntü, sevinç gibi durumlarla harekete geçen otonom sinir sistemine bağlı olan bir sistemdir. Kaygı hissettiğimizde vücudumuzda; kalp çarpıntısı, nefes darlığı baş ağrısı, kas ağrıları, gerginlik gibi fizyolojik tepkiler ortaya çıkmaktadır. Sempatik sinir sistemini harekete geçiren korku duygusu ise kişide, aşırı terleme hızlı nefes alıp verme ve kaçmak için aşırı bir dürtü hissetmesine yol açmaktadır.

Biyolojik olarak bizler öyle bir mekanizmaya sahibiz ki buna savaş-kaç ya da don tepkisi diyoruz. Bizler yaşamımızı tehdit eden bir durumdan ya kaçacak ya da bununla savaşacak durumdayızdır. Aslında sinir sistemimiz sayesinde gösterdiğimiz tepkiler; nefes alma sıklığı, kalp atış sayısı ve kaslardaki gerginlikle birlikte kaçmak ya da savaşmak canlı için koruyucu bir tepkidir. Ve bu şekilde evrimsel olarak kendimizi koruyoruz. Bu bağlamda korku ve kaygı yaşamamız ‘’kötü’’ değildir. Aslında her ikisi de uyum sağlayıcıdır. Böylelikle, belli düzeyde yaşadığımız kaygı duygusu, bizim kendimizi korumamızı sağlarken korku da sempatik sinir sistemde hızlı değişimler sağlayarak kaçma ya da savaşma için vücudu hazırlar.

Korku doğru durumlarda hayat kurtarır. Örneğin; vahşi bir hayvan ile karşılaşan bir kişinin kaçmak için hiçbir dürtü ya da enerji hissetmediğini ve enerjisini hemen kaçmak için kullanamadığını düşünün. Kaygı ise gelecekteki tehditleri fark etmemize ve plan yapmamıza yardımcı olduğu için uyum sağlayıcıdır. Hazırlığımızı arttır. Potansiyel tehlikeli durumlardan kaçınmak için kişiye yardımcı olur ve o durum gerçekleşmeden önce olası problemleri düşünmeyi sağlar. Yapılan araştırmalarda göstermektedir ki, size verilen herhangi bir görevde, biraz kaygılı olmak performansı arttırmaktadır.

 O halde şunu aklımızda tutmamız gerekir ki, kaygının hiç olmaması bir problemdir, biraz kaygı duymak uyum sağlayıcıdır, aşırı kaygı ise zararlıdır. Kaygı, gelecekte ortaya çıkabilecek tehlikelere karşı bedenimiz ve düşüncelerimizdeki değişiklikler ile ilgili olduğu için aşırı kaygılarımızdan dolayı birçok anksiyete (kaygı) bozuklukları ortaya çıkabilmektedir. Anksiyetesi olan kişiler çoğu zaman endişeyi yoğun bir şekilde hissettiklerinin farkındadır. Ancak kendilerini kontrol edemez ve sakinleşemezler. Durum bu seviyeye ulaştığında kişilerin sağlıklı bir hayat sürebilmesi için uygun bir tedavi almaları gerekmektedir.

Korku ve kaygının ayrımını yapıyor olmak, içerisinde bulunduğunuz yaşantıları ve buna bağlı duyguları daha doğru tanımlamanızı sağlayacaktır. Korku ve kaygılarınızın ne kadar kıymetli ve önemli olduğunu fark etmeniz oldukça mühim. Aşırı boyutta olmadıkları sürece sizi korkutan veya endişelendiren duygularınızı kucakladığınız bir hafta dilerim.

Sevgiler

Kaynak: Kring, A. M., Johnson, S. L., Davison Gerald, C., & Neale John, M. (2017). Anormal psikolojisi: psikopatoloji. Nobel Yayıncılık.

YORUM EKLE
YORUMLAR
necmettin oskan
necmettin oskan - 4 yıl Önce

çok teşekkür ederim bilgilerinize emeğinize sağlık anksiyete hastasına aile olarak ne yapabiliriz şimdiden teşekkürler
Allah c.c sizlerden razı olsun