İLKOKUL YILLARIM

Babam yedi çocuklu ailesini hamallıkla geçindirirdi. Yoksulduk. Köyümüz genel olarak yoksul olsa da İnebolu’nun diğer köylerine bakarak biraz daha şanslıydı. İnebolu’ya en yakın köy bizimkidir. İnsanlarımızın çoğu tarım ve hayvancılıkla uğraşırken bir bölümü de İnebolu’da çalışırdı. Birazı da hamallıkla geçimini sağlardı. Ben de bunlardan birinin, Hamal Niyazi’nin oğluyum.

Okulumun ilk günleri hâlâ gözümün önündedir.  Beş sınıf bir aradayız, tek öğretmen var. Bazıları sınıfta kalarak çift dikiş gitmiş, ortaokulda hatta lisede olması gereken öğrenciler var aramızda. Üst sınıflar alışmışlar ortama, rahat davranışlarından belli. Ancak biz yeni başlayanlar bir ürkeklik, bir şaşkınlık içindeyiz. Öğretmenimizin gösterdiği sıralara korka korka oturduk. Öğretmenimiz Hüseyin Bilal bir sınıfı susturmaya uğraşırken öbür sınıf konuşuyor, öbür sınıfa dersini vermeye çalışırken bu kez diğer sınıf gürültü çıkarıyor. Öğretmenlik mesleğinin ne denli zor, ne denli kutsal olduğunu büyüyünce daha iyi öğrendik tabii.

Okuluma ilerleyen günlerde biraz olsun alışmıştım. Ama okulun dışında beni bekleyen başka zorluklar vardı. Öğlen oldu mu eve gidersin, evde kimse yok. Kimi hayvan otlatmaya, kimi çift sürmeye, kimi odun yapmaya gitmiş. Yemek bulamazsın, kesersin köy somunundan dilimi, mevsim yaz ise mis gibi kokan domates veya salatalıktan kocaman ısırırsın. Ağzının içi dolar, avurtların şişer, güzel kokularını duya duya iştahla, doyana kadar yersin. Mevsim kışsa kestiğin dilimin üstüne domates salçası, bazen de hurma pekmezi sürersin. Öğle öğünün budur. Başka çaren de yoktur. Ev halkının yaz kış bir işi vardır mutlaka.

Öğleden sonra okul bitince kara önlüğü çıkarır çıkarmaz doğru hayvan peşine... Yaşına göre bir iş tutmak zorundasın. Akşam oldu mu ders çalışman ayrı bir sorun. Ev kalabalık, herkes yorgun argın, üstelik o yıllarda köyümüzde elektrik yok. Gaz lambasıyla oturuyoruz. Lamba evin duvarında, çivide asılı. Sen oturursun lambanın dibine, ne yazdığını görürsün ne okuduğunu anlarsın. Lambanın ışığını çoğaltayım desen gazyağı çabuk bitecek. Başka bir çaren yok, ölgün ışıkta dersini yapmak zorundasın.

Babam damdaki hayvanlarına çok düşkündü, canı gibi bakardı. Sekiz-on koyunumuz vardı. Beni her sabah erkenden kaldırırdı, koyunlarımızı dışarıya çıkarma görevi benimdi, her sabah okul saatine kadar güderdim. Aynı zamanda da okunacak veya ezberlenecek dersimi bu sürede yapardım. Okul saatini nereden bileceksin, saat falan yok; ancak beyaz yakalıklı, siyah önlüklü komşu çocuklarını dışarıda görünce ben de anlardım okul zamanının geldiğini. 

Arkadaşlarımı gördüm mü hayvanları hemen dama koyar, koşa koşa giderdim okuluma. Çoğu zaman da geç kalırdım. Öğretmenim anlayışlıydı, durumumu bildiği için pek bir şey demezdi.

Güçlüklere karşın bir üst sınıfa geçmeyi başarmıştım. Başarmıştım ama önlüğü ne yapacağız? Üst sınıfımda okuyan bir de ağabeyim Salih vardı, ona yeni önlük almışlar, onun eski önlüğünü de bana giydirmişlerdi. Bu nedenle ilkokul boyunca benim hiç yeni önlüğüm olmadı. Benim boya kalemim de olmamıştı hiç. Resim derslerimizde arkadaşlarım ışıl ışıl parlayan boya kalemlerini çıkarır, rengârenk boyarlardı çizimleri. Ben ise resim kâğıdını siyah beyaz olarak verirdim öğretmenimize. Elim resme biraz yatkın olacak ki öğretmenim çoğunlukla benim resmimi beğenir, alır duvara asardı.

Bir resim dersinde öğretmen masasının üstünde vazoda çiçekler vardı. O çiçekleri de sabah kız öğrenci arkadaşlarımız toplamış getirmişler. Öğretmenimiz çiçekleri çizmemizi istedi bizden. Tüm arkadaşlarım elinden geleni yapmışlar, ben de yaptım; çiçeğin bir dalı vazonun dibine doğru eğilmişti, işte ben o ayrıntıyı görüp onu da yapmıştım. Öğretmenimiz resim kâğıtlarımızı topladı, tek tek inceledikten sonra benim oturduğum sıraya geldi oturdu, başını eğdi, vazoya benim baktığım açıdan baktı. Çiçeğin bir dalının aşağıya doğru uzandığını görünce orada beni öven güzel bir konuşma yaptı. Çok onurlandım, çok duygulandım, neredeyse ağlayacağım. O mutluluğumu hiç unutamıyorum. Yaptığım resim okul bitene dek duvarda asılı kaldı.

                                                                                                                  ŞAKİR KABA

  • Şakir KABA’nın yakında çıkacak “YORGANCI” adlı kitabından bir bölümü okurlarımıza sunuyoruz.
YORUM EKLE
YORUMLAR
Özgün bilge atılkan
Özgün bilge atılkan - 4 yıl Önce

Şakir amca merhaba, kitap kesitini okuyunca yazmadan edemedim çocukluğuna dair ufacık bir kesit paylaşmıssın ama okurken resimlere bakıyormuşum gibi hissettim.. öyle duygulu anlamlı olmuş. En kısa sürede kitabını bekliyoruz başarılarının devamını dilerim :)

Hatice GÜLTEKİN
Hatice GÜLTEKİN - 4 yıl Önce

Şakır bey çıkacak kitabından istiyorum.Çok güzel yazıyorsun.Tebrikler

Sevim Aslandag
Sevim Aslandag - 4 yıl Önce

Duygularını çok güzel anlatmışsın Başarılar

sukru
sukru - 3 yıl Önce

Merhaba,
Kitabınızı nereden ve nasıl alabiliriz?
sukru.kara@yahoo.com

Saygılar.

İbrahim esecikoğlu
İbrahim esecikoğlu - 2 yıl Önce

Muhteşem anlatmışsınız hüzün var yokluk var abi şimdiki çocuklara anlatamazsin azmi giydim yamalı pantolon göynek atlet nerde